ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ (İZALE-İ ŞUYU)
Mülkiyet hakkı, hak sahibine en geniş yetkiler veren ayni haktır. Mülkiyet hakkı, hak sahibine o eşyayı kullanma, o eşyadan yararlanma ve onunla ilgili her türlü tasarrufta bulunma yetkisini verir. Anayasa, mülkiyet hakkını bir kişi hakkı olarak nitelendirmiştir.
Madde 35 – Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz
Türk Medeni Kanunu mülkiyet hakkının içeriğini 683. Maddede düzenlemiştir.
Madde 683– Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.
Mülkiyet çeşitlerindeki ayrımlardan biri, tek başına mülkiyet ve birlikte mülkiyettir. Birlikte mülkiyet, paylı mülkiyet ve elbirliği mülkiyeti olmak üzere ikiye ayrılır.
Paylı mülkiyet, birden çok kimsenin taşınır veya taşınmaz nitelikteki aynı eşya üzerinde maddi şekilde bölünmemiş paylara malik olmalarına imkân veren mülkiyet türüdür. Aksi düzenlenmedikçe her paydaşın şey üzerindeki payı eşittir. Paydaş kendisine ait payı serbestçe devredebilir ve payların alacaklı gibi başka kişilerce rehin veya haciz edilmesi mümkündür (TMK m. 688) Paylı mülkiyete konu eşyadaki bölünme soyut bir bölünme olduğu için ortaklık devam ettiği müddetçe eşyanın hukuki ve maddi yani fiili bir şekilde paylaşımı gerçekleşmez. Hukukî bir işlem, kanun, mahkeme ya da yetkili bir makamın kararı ile kurulabilir.
Elbirliği mülkiyeti, birden fazla kişinin bir malın tamamında mülkiyet hakkına sahip olmasıdır. (TMK m. 701) Paylı mülkiyetin aksine belirlenmiş paylar bulunmaz. Bu sebeple malikler ortaklık süresince kendi hisselerinde tasarruf gerçekleştirememektedirler (TMK m. 702/3) Ölüm olayı ile birlikte miras bırakanın malları üzerinde mirasçılar arasında kendiliğinden kurulan “miras ortaklığı” elbirliği ile mülkiyet halinin en tipik örneğidir. Mirasçılar ölüme bağlı olarak murisin malvarlığı ‘tereke’ unsurları üzerinde elbirliği halinde mülkiyete sahip oldukları için terekeye ait bütün haklar üzerinde ancak birlikte tasarruf edebilirler (TMK m. 640/2)
Paylı(müşterek) ya da elbirliği(iştirak) mülkiyetine konu olan taşınır veya taşınmaz mallarda paydaşlar veya ortaklar arasında mevcut birlikte mülkiyet ilişkisini sona erdirip bireysel mülkiyete geçmeyi sağlayan dava türü ortaklığın giderilmesi davasıdır.
TMK Madde 699– Paylaşma, malın aynen bölüşülmesi veya pazarlık ya da artırmayla satılarak bedelinin bölüşülmesi biçiminde gerçekleştirilir.
Paylaşma biçiminde uyuşma sağlanamazsa, paydaşlardan birinin istemi üzerine hâkim, malın aynen bölünerek paylaştırılmasına, bölünen parçaların değerlerinin birbirine denk düşmemesi hâlinde eksik değerdeki parçaya para eklenerek denkleştirme sağlanmasına karar verir.
Bölme istemi durum ve koşullara uygun görülmezse ve özellikle paylı malın önemli bir değer kaybına uğramadan bölünmesine olanak yoksa, açık artırmayla satışa hükmolunur. Satışın paydaşlar arasında artırmayla yapılmasına karar verilmesi, bütün paydaşların rızasına bağlıdır.
Paylı mülkiyette paydaşlar, Türk Medenî Kanunu’nun 699. maddesine göre, aynen paylaştırma veya pazarlık ya da artırmayla satılarak bedelin paylaştırılması yollarından birini seçebilir. Paydaşların paylaştırma biçiminde anlaşamamaları veya paydaşlardan birinin paylaştırmayı istememesi durumunda ortaklığın giderilmesi davası açılır. Bu dava sonucunda paylaştırma yapılması durumuna kazaî taksim adı verilir.
Ortaklığın giderilmesi davasıyla kural olarak paylaştırmanın aynen ya da satış yoluyla yapılması talep edilir. Aynen paylaştırmada mal parçalara ayrılır ve ayrılan bu parçalar her bir paydaşa tahsis edilir. Satış yoluyla paylaştırmada ise, malın satılmasından elde edilen değer, payları oranında paydaşlara dağıtılır. Aynen paylaştırma talebinin kabul edilebilmesi için paylı mülkiyete konu şeyin bölünebilir olması gerekirken; satış yoluyla paylaştırma talebinin kabul edilmesi için paylı mülkiyete konu şeyin devredilebilir nitelikte olması yeterlidir. Yine aynen paylaştırmaya karar verilebilmesi için paylı mülkiyete konu şeyin önemli bir değer kaybına uğramadan bölünebilmesi gerekirken(TMK m. 699/3); satış yoluyla paylaştırma talebi bakımından böyle bir şart bulunmaz.
Ortaklığın giderilmesi davaları, tarafların hem davacı hem de davalı durumda olduğu iki taraflı davalardandır.
Ortaklığın giderilmesi davası, çok taraflı bir dava olarak nitelendirilemez. Çünkü üçüncü kişi, çok taraflı davalardan farklı olarak, bu davada taraf olarak yer alamaz. Ortaklığın giderilmesi davası iki taraf prensibi kapsamında değerlendirilmelidir. Fakat iki taraf prensipli diğer davalardan ayrılan iki önemli özelliği vardır:
- İki taraf sisteminin menfaat çatışması üzerine kurulan yapısı, ortaklığın giderilmesi davasına uygun değildir. Ortaklığın giderilmesi davasında tüm paydaşlar paylarını alır. Son tahlilde bir tarafın davayı kazanması, bir tarafın davayı kaybetmesi sonucu doğmaz.
- Ortaklığın giderilmesi davasında bütün paydaşların birbirleriyle uyuşmazlık içinde olmaları mümkündür. Oysa iki taraf sisteminde sadece davalı ve davacı arasında uyuşmazlık vardır.
GÖREV VE YETKİ
HMK m.4 gereğince ortaklığın giderilmesi davasında sulh hukuk mahkemesi görevlidir. Bu maddenin kapsamına, temel olarak, paylı mülkiyete konu şeyin paylaştırılması ve mirasın paylaştırılması davaları girer. Ortaklığın giderilmesi davasında genel yetkili mahkeme HMK m. 6 gereği davanın açıldığı sırada davalının yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesidir. Taşınır ve hakların paylaştırılmasını konu alan ortaklığın giderilmesi davasında genel kural geçerlidir.
Ortaklığın giderilmesi davası birden fazla paydaşa karşı açılırsa, bu paydaşların herhangi birinin yerleşim yeri mahkemesi uyuşmazlığı görebilir.(HMK m.7)
Taşınmaz için açılan ortaklığın giderilmesi davasında, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. Taşınmazın bulunduğu yer ifadesiyle tapuda kayıtlı olunan yer değil taşınmazın fiilen bulunduğu yer anlaşılır. Paydaşları aynı birden fazla taşınmaz için ortaklığın giderilmesi davası açılması durumunda taşınmazlardan birinin bulunduğu yer mahkemesinde diğerleri için de dava açılabilir.(HMK m.12)
Ortaklığın giderilmesi davasında dava konusu, talep sonucu, paylı mülkiyete konu şeyin paylaştırılmasıdır.
Ortaklığın giderilmesi davasında dava sebebi, paylı mülkiyet ilişkisinde paydaş olunması ve paylaştırmanın yapılabilmesi için gerekli olan diğer şartları karşılayan vakıaların tamamıdır.
Yargıtay 20. HD, 26.11.2015, E. 2015/4966, Dava, tarafların miras yoluyla intikal eden ve iştirak halinde malik olduğu taşınmazda ortaklığın giderilmesi istemine ilişkindir.
… Sulh Hukuk Mahkemesince, dava konusu taşınmazın bulunduğu yer itibariyle … Sulh Hukuk Mahkemesinin yetkili olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir.
… Sulh Hukuk Mahkemesi ise, dava konusu taşınmazların … ilçe sınırları içerisinde kaldığı, gerekçesiyle yetkisizlik kararı vermiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Taşınmazın aynından doğan davalarda yetki” başlıklı 12/1 maddesi hükmü “(1) Taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.” şeklindedir.
Somut olayda, davacılar vekili tarafından dava dilekçesi ile; [… köyünde bulunan taşınmazlara ilişkin olarak … Sulh Hukuk Mahkemesinde ortaklığın giderilmesi davası açılmıştır. … Sulh Hukuk Mahkemesine sunulan 30.09.2014 havale tarihli bilirkişi raporunda; “…… köyü idari yapılanma sebebiyle 2008 yılı Eylül-Ekim ayına kadar yapılan işlemlere ait resmi senet örnekleri … Tapu Müdürlüğünde olup 02/10/1998 tarih 3847 yevmiye ve 25/08/1998 tarih … yevmiye no’lu işlemli resmi senet fotokopileri çıkartılmış olup ekte sunulmuştur. Diğer kayıtların … Tapu Müdürlüğünde olduğu beyan edilmiştir. … köyü; … Tapu Müdürlüğü kurulmadan önce … Bölge Tapu Müdürlüğü olarak faaliyet göstermiş, idari yapıdaki değişiklik sonucunda “… Tapu Müdürlüğü yetki sahasında kaldığı” söz konusu müdürlükçe beyan edilmiştir. Ayrıca … Tapu Müdürlüğünün 27/05/2014 tarihli ve 1596 sayılı yazısında “… köyünün … Belediyesi yetki sınırları içerisinde olmadığından istenilen söz konusu taşınmazlara ait tapu kayıtlarının gönderilmesinin mümkün olmadığı” bildirilmiştir…] olduğu belirtilmiştir.
Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun yürürlüğünden sonra olmak üzere 28.02.2013 gününde açılmıştır. Ortaklığın giderilmesi davası taşınmazın aynına ilişkin dava olup, HMK’nın 12/1 maddesi hükmüne göre taşınmazın aynına ilişkin davalarda yetkinin kesin olmasına göre … ilçesi sınırları içinde bulunan … köyündeki taşınmazlar yönünden yetkili mahkeme Karşıyaka Sulh Hukuk Mahkemeleridir. Bu nedenle uyuşmazlığın … Sulh Hukuk Mahkemesince görülerek çözümlenmesi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince. Sulh Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 26/11/2015 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Ortaklığın giderilmesi davaları sadece paydaşlarca veya ortak maliklerce açılabilmektedir. Borçlu paydaşın/ortağın alacaklısı bu davayı açamaz. Zira bu alacaklı, elbirliği/paylı mülkiyete konu maldaki borçlunun payını bağımsız olarak haczettirip sattırabilmektedir. Tek bir paydaş/ortak veya birden fazla paydaşın/ortağın birlikte açabileceği bu davaların davalı tarafı ise, davacı/davacılar dışındaki diğer paydaşlar/ortaklardır. Davacının küçük, kısıtlı veya tüzel kişi olması durumunda bunların kanuni temsilcileri olan veli, vasi veya şirket yöneticileri vasıtasıyla davalar açılacaktır. Davacı veya davalı paydaşın/ ortağın yargılamadan önce veya sonra ölmesi durumunda ise, davayı mirasçılarının takip etmesi ve sonuçlandırması mümkündür. Ayrıca ortaklığın giderilmesi davalarında davacı davasından feragat etse bile ancak bütün paydaşlar/ortaklar yani davanın tüm tarafları bu feragate katılırlarsa yargılamaya devam edilmemektedir.
ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ DAVASINDA YARGILAMA USULÜ
Ortaklığın giderilmesi davası sulh hukuk mahkemesinde görüldüğü için basit yargılama usulüne ilişkin kurallar uygulanır. (HMK m. 316 – 322) Satış yoluyla paylaştırma hükmünden sonra, satış işlemlerine karşı yapılabilecek itiraz ve şikâyetler açısından da sulh hukuk mahkemesi görevlidir. Fakat mahkeme bu uyuşmazlığı icra mahkemesi gibi ele alır. Böyle bir durumda sulh hukuk mahkemesi, ortaklığın giderilmesi davasındaki bazı yargılama kurallarını, burada uygulayamaz.
Ortaklığın giderilmesi davası, bir dilekçeyle açılır(HMK m. 317/1). Dava dilekçesinde açık bir şekilde talep sonucunun gösterilmesi, dava dilekçesinin zorunlu unsurlarından biridir (HMK m. 119/1-ğ).
Ortaklığın giderilmesi davasında davacı aynen ya da satış yoluyla paylaştırma talep edebilir Aynen paylaştırmada, mal parçalara ayrılır ve ayrılan bu parçalar her bir paydaşa özgülenir. Satış yoluyla paylaştırmada ise, malın satılmasından elde edilen değer, payları oranında paydaşlara dağıtılır. Davanın başında kısmen alınacak olan harç miktarının belirlenebilmesi için paylaştırma türünün dava açılırken belli olması gerekir.
Ortaklığın giderilmesi davasında davalı konumunda bulunan paydaş, kendisine dava dilekçesinin tebliğ edilmesi üzerine paylaştırma talep edebilir. Ortaklığın giderilmesi davasında davacı gibi değerlendirilen davalı, hangi paylaştırma türünü talep ettiğini açıkça belirtmelidir. Bu mahkemece yapılacak tahkikat için önemlidir. Ortaklığın giderilmesi davasında davalı konumunda bulunan paydaş, davanın reddini de isteyebilir. Davalı diğer davalarda olduğu gibi davanın usulden reddedilmesini isteyebileceği gibi esastan reddedilmesini de isteyebilir. Ortaklığın giderilmesi davasında davalı, dava şartı eksikliğinin veya ilk itiraz sebebinin bulunduğunu iddia edebilir. Dava şartlarının bulunmadığı iddiası, davanın her aşamasında ileri sürülebilirken (HMK m. 115/1); ilk itirazlar ancak cevap dilekçesinde ileri sürülmelidir (HMK. 117/1). Ortaklığın giderilmesi davasında davalı konumunda bulunan paydaş, usûl hukukuna ilişkin savunma sebeplerinden başka esasa ilişkin savunma sebeplerini de ileri sürebilir. (inkar, itiraz, defi) Ortaklığın giderilmesi davasında davalı, davacının paylaştırma hakkının bulunmadığını iddia edebileceği gibi talep edilen paylaştırma türüne ilişkin şartların mevcut olmadığını ileri sürebilir. Ortaklığın giderilmesi davasında davalı, davacının paya sahip olmadığını iddia edebilir. Ortaklığın giderilmesi davası, sadece pay sahiplerinin açabileceği bir dava olduğu için, davalının bu iddiası esasen davada davacının taraf sıfatının bulunmadığına yönelik bir itirazdır.
Paylaştırmayı isteme hakkı, bazı durumlarda sınırlandırılmıştır. Ortaklığın giderilmesi davasında davalı, paylaştırmanın uygun olmayan zamanda yapıldığını iddia ederek davanın reddedilmesini talep edebilir. Paylaştırmanın istenmesi, kalan paydaşların tamamı veya sadece biri açısından önemli zararlara neden olacaksa ya da bu paydaşlara aşırı derecede yükümlülük getirecekse, paylaştırmanın uygun olmayan zamanda istendiği kabul edilir. Yine, ekonomik durgunluk nedeniyle paylı mülkiyete konu şeyin değerinin çok altında satılması tehlikesinin söz konusu olduğu durumlar, uygun olmayan zaman olarak değerlendirilir.
Paylı mülkiyete konu şeyin sürekli amaca özgülenmesi durumunda ortaklığın giderilmesi istenemez.
Bazı kanunlarda ortaklığın giderilmesi davasının açılması yasaklanmış olabilir. Örneğin, Kat Mülkiyeti Kanunu’nun yedinci maddesinin birinci fıkrasına göre, kat mülkiyetine veya kat irtifakına tâbi olan taşınmazda ortaklığın giderilmesi istenemez.
Basit yargılama usûlünün uygulandığı yargılamalarda taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi veremezler (HMK m. 317/3). Dolayısıyla dava ve cevap dilekçelerinin ardından ön inceleme ve tahkikat aşamasına geçilir.
Ön inceleme aşamasında yapılacak olan işlemler bakımından ortaklığın giderilmesi davası, basit yargılama usûlünün uygulandığı diğer davalardan farklılık arz etmez (HMK m. 320).
İSPAT VE DELİL
Tarafların davada ileri sürdükleri iddia ve savunmalar, tahkikat aşamasında incelenir (HMK m. 143/1). Bu aşamada özellikle ispat faaliyeti önem kazanır.
Ortaklığın giderilmesi davasında davacı, paylaştırma hakkına ilişkin şartların bulunduğu hususunu ve ayrıca talep etmiş olduğu paylaştırma biçiminin (aynen veya satış yoluyla paylaştırma) şartlarının varlığını ispat etmelidir.
Ortaklığın giderilmesi davasında da çeşitli konularda ihtiyatî tedbir kararı verilebilir. Burada özellikle paylaştırılması istenen şeyin niteliği önem kazanır. Örneğin, taşınırın paylaştırılmasının istenmiş olduğu dava ile taşınmazın paylaştırılmasının istenmiş olduğu davalarda farklı tedbirlere başvurulabilir.
ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ DAVASINDA HÜKÜM
Mahkeme, talep edilmesi ve şartların bulunması durumunda, aynen paylaştırma hükmü kurar. Hükümde sadece aynen paylaştırmaya karar verildiğinin belirtilmesi yeterli değildir. Burada paydaşlara hangi parçanın tahsis edildiğinin açıkça ortaya konulması gerekir. Taşınmazın mahkeme kararıyla parçalara ayrılması durumunda harita yapılması zorunludur.
Aynen paylaştırma hükmü, taşınmazlara ya da taşınırlara yönelik olabilir.
Paydaşlara özgülenen parçaların ekonomik değerleri birbirine eşit olmayabilir. Bu durumda değeri yüksek olan payın özgülendiği paydaş, bu eşitliğin sağlanması amacıyla bir miktar para vermelidir (TMK m. 699/2). Bu paranın verilmesine yönelik karara denkleştirme kararı adı verilir.
Taşınır ve taşınmazlar için verilen aynen paylaştırma hükmünün icrası birbirinden farklıdır. Aynen paylaştırma hükmü taşınmaza yönelikse, bu konuda İcra ve İflâs Kanunu’nun taşınmazların icrasına ilişkin hükmünün uygulanması gerekir. Bu Kanunun 28. maddesinin birinci fıkrasına göre, taşınmaz davalarında mahkeme, vermiş olduğu hükmü kendiliğinden ilgili tapu dairesine gönderir. Öyleyse aynen paylaştırmaya karar veren mahkemenin, bu kararını kendiliğinden ilgili tapu dairesine göndermesi uygun olur. Mahkeme bu kararını tapu dairesine bildirmemiş olsa bile paydaşların, kararın yerine getirilmesi için ilâmlı icraya başvurmalarına gerek yoktur. Paydaşlardan her biri, ilgili tapu dairesine başvurarak kendisine ayrılan parçanın lehine tescil edilmesini isteyebilir.
Bununla birlikte, taşınıra ilişkin aynen paylaştırma hükmünün icrasında durum farklıdır. Bir paydaşa özgülenen parça, bazen başka bir paydaşın zilyetliğinde bulunabilir. Zilyet bunu teslime yanaşmazsa, diğer paydaş, taşınırın teslimine ilişkin ilâmlı icra yoluna başvurmak zorunda kalır (İİK m. 24).
Satış yoluyla paylaştırma hükmü, satış açık artırma yoluyla yapılır (TMK m. 699/3). Tarafların tamamı istemiş olmadıkça pazarlık yoluyla satışa karar verilemez. Hükümde, satışın paydaşlar arasında mı yoksa genel bir açık artırmayla mı yapılacağı hususu ayrıca belirtmelidir. Aksi takdirde hüküm, infaza elverişli olmaz. Satış hükmünde ayrıca, satışta elde edilecek paranın ne şekilde dağıtılacağı da açıkça gösterilmelidir. Ortaklığın satış yoluyla giderilmesine ilişkin hüküm açısından on yıllık zamanaşımı süresi söz konusu olur. Bu süre, hükmün kesinleşmesinden itibaren başlar.
Ortaklığın giderilmesi için yapılacak satışlar, İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre gerçekleştirilir (HMK m. 322/2). Satış kararı veren mahkeme, satış işleminin gereklerini kendiliğinden yerine getiremez. Bu konuda öncelikle taraflardan birinin talebi gerekir. Bu talep icra dairesine değil kararı veren mahkemeye yapılmalıdır. Zira satışın kimin tarafından yapılacağını mahkeme belirler. Mahkeme satış için bir memur görevlendirebileceği gibi (HMK m. 322/2) satışın icra dairesi tarafından yapılmasını da emredebilir
Ortaklığın giderilmesi davası sonucunda yapılacak satış, sadece paydaşların arasında gerçekleştirilebileceği gibi herkesin katılacağı bir açık artırmayla da yapılabilir. Satışın paydaşlar arasında artırmayla yapılmasına karar verilmesi için, davada bütün paydaşların bunu istemesi gerekir (TMK m. 699/3). Aksi takdirde satış herkesin katılacağı bir açık artırmayla gerçekleştirilir.
Yargıtay HGK., 24.4.2013, E. 2012/1564, K. 2013/580 Dava, ihalenin feshi istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, Şebinkarahisar Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 04.02.2003 gün ve 2002/233 E., 2003/15 K. sayılı ilamı ile 135 ada, 14 parselde kayıtlı taşınmazın satış suretiyle ortaklığının giderilmesine karar verildiğini, bunun üzerine aynı Mahkeme Satış Memurluğu’nun 2009/6 satış sayılı dosyası ile taşınmazın davalılardan A.H.’ya ihale ile satıldığını, ancak ihalenin usulüne uygun yapılmadığını belirterek ihalenin feshine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı A.. H.. vekili, ihalenin usulüne uygun yapıldığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı M.. T.., dava dilekçesinde belirtilen hususları kabul ettiğini beyan etmiş ve beyanını imzalamıştır.
Davalı Ü.. T.., davaya bir diyeceğinin olmadığını beyan etmiştir.
Davalı Şükriye , ihalenin kanun ve yönetmeliklere uygun olduğunu belirterek, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalılar, duruşmalara katılmamış ve cevap vermemişlerdir.
Yerel Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar, davacılar vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece onanmış, daha sonra davacılar vekili ve davalı A.. H.. vekilinin karar düzeltme istemi ve davacılar vekilinin feragat dilekçesi üzerine, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur. Yerel mahkemece, davacılar vekilinin karar düzeltme isteminin süresinde olmadığı, kararın kesinleştiği, karar kesinleştikten sonra davadan feragat edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.
Direnme hükmünü, davacılar vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelen uyuşmazlık; Özel Daire kararına karşı süresinde karar düzeltme isteminde bulunup bulunulmadığı ve yerel mahkeme kararının kesinleşip kesinleşmediği; buradan varılacak sonuca göre, davadan feragat nedeniyle verilen bozma ilamının yerinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK.)’nun 440 ve 571. maddeleri ile 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK.)’nun 366 vd. maddeleri gözetildiğinde, ortaklığın giderilmesi davası sonucunda verilen karar gereğince, satış memurluğunca yapılan ihalenin feshi istemine yönelik sulh hâkiminin verdiği kararlara karşı, karar düzeltme yolunun açık olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki, taşınır ve taşınmaz mallar üzerindeki mülkiyet ortaklığının giderilmesi için açılan davalarda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 4/1-b (mülga 1086 sayılı HUMK. 8. maddesinin II/2.) maddesi gereğince sulh hukuk mahkemeleri görevli bulunmaktadır. Ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar veren sulh hukuk mahkemesi, satış işlemlerini yapmak ve bedelini tevzi etmek üzere bir satış memuru tayin eder. Bu memur, icra memuru olabileceği gibi mahkemeye mensup olan veya olmayan herhangi bir kimse de olabilir.
Satış memuru, mülga 1086 sayılı HUMK’un 571. maddesi hükmü gereğince, satış işlemlerini İİK hükümlerini uygulamak suretiyle yapar. Satış memurunun karar ve işlemlerine karşı itiraz ve şikâyetler ile satışın kanuna aykırılığı iddiasıyla açılan ihalenin feshi davalarının icra hukuk mahkemelerinde değil, ortaklığın giderilmesi kararını veren sulh hukuk mahkemesinde çözümlenmesi gerekir.
İhalenin feshine ilişkin karar her ne kadar Sulh Hakimi tarafından verilmiş ise de, mülga 1086 sayılı HUMK.nun 571. maddesine göre ihalenin İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre yapılması gerektiğinden, satış ve sonrasında da İİK hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na, 5311 sayılı Kanunun 29. maddesi ile eklenen “Geçici Madde 7” atfıyla uygulanmakta olan İİK’nun 366. maddesi uyarınca, icra ve iflas dairelerinin hukuka müteallik kararları aleyhine karar düzeltme yoluna gidilebileceği belirtilmiş bulunduğundan Sulh Hukuk Mahkemesince verilen ihalenin feshine ilişkin kararlara karşı karar düzeltme yolu açık olmaktadır.
Hal böyle olunca, yerel mahkemece verilen karara karşı karar düzelme yolunun açık olduğuna oybirliğiyle karar verilmiş ve işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
İşin esasına gelince;
Davaya son veren taraf işlemlerinden biri olan feragat, davanın taraflarından birinin (davacının) netice-i talebinden vazgeçmesidir. Hiç kimse kendi lehine olan bir davayı açmaya zorlanamayacağı gibi (HUMK. m.79; HMK. m.24), davacı da açmış olduğu bir davayı sonuna kadar takip etmeye zorlanamaz.
Usul Hukukumuzda kural olarak hüküm kesinleşinceye kadar davadan feragat edilebilir. Ancak, bazı istisnai hallerde feragat davayı sona erdirmez(Hizmet tespiti davalarında olduğu gibi).
Feragat, davayı sona erdiren kesin bir usul işlemidir. Feragatten dönülmesi ve mülga HUMK.nun 83.maddesi ve HMK. nun 176 maddesine göre, ıslah yolu ile feragatin hükümsüz kılınması olanaksız ise de, irade bozukluğu hallerinde feragat ve kabulün iptali istenebilir (HMK. 311/1-2. cümle; Kuru, B.:Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı, Cilt:IV, İstanbul 2001, sahife:3646 vd.)
Bilindiği gibi, feragat yalnız mevcut davadan değil, o dava ile istenen haktan da vazgeçme anlamına gelmektedir. Davadan feragat neticesinde, feragate konu hak tamamen düşer ve artık bir daha dava konusu yapılamaz (Postacıoğlu,İ.E.:Medeni Usul Hukuku Dersleri, 6.Bası,İstanbul 1975, sahife:479).
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; yerel mahkemenin davanın kabulüne dair verdiği karar, davacılar vekilin temyizi üzerine Özel Daire’ce onanmıştır.
Onama ilamı davacılar vekiline 26.01.2011 tarihinde, davalı vekiline ise 30.12.2010 tarihinde tebliğ edilmiş; davacılar vekili 09.02.2011 harç tarihli davalı vekili ise 12.01.2011 harç tarihli dilekçelerle karar düzeltme isteminde bulunmuşlardır. Davacılar vekili daha sonra 07.10.2011 havale tarihli dilekçe ile davadan feragat ettiklerini bildirmiştir. Bu durumda, davacılar vekilinin karar düzeltme isteminin süresinde olmadığı, davalı vekilinin karar düzeltme isteminin ise süresinde olduğu anlaşılmaktadır.
Her ne kadar, davacılar vekilinin karar düzeltme istemi süresinde olmasa da, davalı vekili süresi içinde karar düzeltme isteminde bulunduğundan, mahkeme kararı henüz kesinleşmemiş bulunmaktadır. Hal böyle olunca; yerel mahkemenin, hükmün kesinleştiği, dolayısıyla karar kesinleştikten sonra davadan feragat edilmesinin mümkün olmadığı yönündeki direnme gerekçesi isabetli değildir.
O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı bu nedenlerle bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca hükmün tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 24.04.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Stj. Öğrenci Sena Ecem Taşçı