KÜÇÜKLERİN EVLAT EDİNİLMESİNDEKİ ŞARTLAR
Evlat edinmenin koşulları TMK md. 305 – 313 arasında düzenlenmiş olup kanun koyucu, küçüklerin evlat edinilmesi ile ergin ve kısıtlıların evlat edinilmesi bakımından farklı ölçütlere yer vermiştir. Kanunda yer alan söz konusu hükümler, emredici nitelikte ve sınırlı sayıda olmakla taraflarca aksi kararlaştırılamayacağı gibi evlatlık ilişkisinin kurulması için Kanun’da yazılı şartlar dışında başka bir şart öngörülemez.[1]
Küçüğün evlat edinilmesine ilişkin şartlar TMK md. 305 – 312 hükümleri ile düzenlenmişse de ilgili hükümler küçüğün tanımına yer vermemiştir. Bununla birlikte TMK md. 28 kişiliğin çocuğun sağ ve tam doğumu anında başladığını belirtmiş ve küçüklüğün başlangıç anını sap ve tam doğduğu an olarak belirlemiştir. Yine “erginlik” başlığını taşıyan TMK md. 11 uyarınca on sekiz yaşın doldurulması veya evlenme yolu ile erginliğin başlayacağı ifade edilerek küçüklüğün üst sınırı çizilmiştir. Nitekim Birleşmiş Milletler Genel Kurul’u tarafından 20.11.1989 tarihinde kabul edilen ve 27.01.1995 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak ülkemizde de yürürlüğe giren Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin ilk maddesi daha erken yaşta reşit olma durumu hariç on sekiz yaşına kadar her insanın çocuk sayılacağını düzenlemiştir. Dolayısıyla evlat edinme başvurusunun yapıldığı sırada mahkeme kararı veya on sekiz yaşının doldurulması nedeniyle ergin olan kişiler hakkında küçüklerin evlat edinilmesine ilişkin hükümler uygulama alanı bulmayacaktır.[2]
Küçüklerin evlat edinilmesine ilişkin genel şartlara TMK md. 305 hükmünde “Bir küçüğün evlât edinilmesi, evlât edinen tarafından bir yıl süreyle bakılmış ve eğitilmiş olması koşuluna bağlıdır. Evlât edinmenin her hâlde küçüğün yararına bulunması ve evlât edinenin diğer çocuklarının yararlarının hakkaniyete aykırı bir biçimde zedelenmemesi de gerekir” denilmekle yer verilmiştir. Madde metni incelendiğinde küçüğün evlat edinilmesi için üç genel şart belirlenmiş olup bunlardan ilki evlat edinenin evlat edinilecek küçüğe bir yıl bakmış ve eğitmiş olması, ikincisi küçüğün yararı ve son genel şart evlat edinenin diğer çocuklarının yararlarının hakkaniyete aykırı biçimde zedelenmemesidir.
Kanun koyucu bir yıl süreyle evlat edinilecek küçüğün bakılmış ve eğitilmiş olması şartı ile evlat edinen ve evlat edinilecek küçük arasındaki ilişkide tarafların birbirlerine alışmasını, sürecin her iki taraf için de nasıl ilerleyeceğinin bir ön gösterimi olmasını amaçlamıştır. Böylece küçüğün uyumu gözlenebileceği gibi evlat edinmek isteyen kişi veya kişilerin de bu isteklerinden emin olup olmamasını düşünmesi için makul bir süre tanınmış olacaktır. Keza hükmün gerekçesinde açıkça “bir kimsenin bakmadığı ve eğitimine hiçbir katkısı olmadığı herhangi bir küçüğü evlat edinmesi engellenmekte ve bir çeşit deneme süresiyle birbirlerini tanımalarına da olanak sağlamaktadır” denilmekle bu durum ortaya konulmuştur.
Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 27.12.2004 tarih ve 2004/14067 E. – 2004/15687 sayılı kararında “Bir küçüğün evlat edinilmesi, evlat edinen tarafından bir yıl süreyle bakılmış ve eğitilmiş olması koşuluna bağlıdır. (TMK. md. 305/1) Küçük 18.01.2001 doğumlu olup dava ise 25.10.2001 günü açılmıştır. Şu halde bir yıl eğitilme ve bakılma koşulu gerçekleşmemiştir.” denilmekle bir yıllık bakım ve eğitim şartının evlat edinme için bir ön koşul olduğu ifade edilmiş olup taraflar arasındaki bakım ve eğitim ilişkisi evlat edinme amacıyla gerçekleşmelidir.[3] Evlat edinmenin ön koşulu olarak kabul edilen bakım ve eğitim şartı, hem kurumlarda bulunan küçük için hem de ana ve baba ile yaşamakta olup onların rızası ile evlat edinilecek küçükler için geçerlidir.[4]
Kanun koyucu tarafından kabul edilen bir yıllık süre içerisinde küçüğün bakımının ve eğitiminin evlat edinen tarafından yerine getirilmesi kesintisiz şekilde gerçekleşmeli, boş zamanların birlikte geçirilmesi olarak değerlendirilmemelidir. Ancak hastalık, eğitim veya mesleki nedenlerden dolayı kısa süreli olarak evlat edinilecek küçük ve evlat edinenin bir arada bulunmaması, şartın gereği ölçüyü aşmayacak nitelikte olduğu sürece sürekliliği etkilemeyecektir.[5]
TMK md. 305/2 hükmü uyarınca evlat edinmenin her hâlde küçüğün yararına bulunması gerektiği ifade edilmiş, maddenin gerekçesinde ise işlemin küçüğün yararına olması, olmazsa olmaz koşul olarak belirtilmiştir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Bakanlar Kurulu’nun 09.12.1994 tarihli ve 4058 sayılı kararıyla onaylanmış, 27.01.1995 tarih ve 22184 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak Türkiye açısından yürürlüğe girmiştir. Böylece iç hukukumuzun bir parçası haline gelen Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi kapsamında da açıkça belirtildiği üzere sadece evlat edinme ilişkisinin kurulmasında değil çocukları ilgilendiren her türlü çalışmada, çocuğun üstün yararı temel alınmalıdır.
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin önsözünde çocuğun kişiliğinin tam ve uyumlu olarak gelişebilmesi için mutluluk, sevgi ve anlayış havasının içindeki bir aile ortamında yetişmesinin gerekliliğine yer verilerek küçüğün yararının temel ilke olduğu vurgulanmıştır. Dolayısıyla evlat edinme kurumunun asıl amacı ve esas ilkesi küçüğün yararıdır. Yine 29.05.1993 tarihili Çocukların Korunmasına ve Ülkelerarası Evlat Edinmeye İlişkin İşbirliğine Dair Lahey Sözleşmesi’nde de çocukların çıkarlarının üstün tutulması ilkesine yer verilmiş olup 1993 Lahey Sözleşmesi 5 Aralık 2001 tarihinde Türkiye tarafından imzalanarak 14.01.2004 tarihinde kabul edilmiştir.[6]
Küçüğün yararının nasıl tespit edileceği hususuna ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte her somut olaya göre yapılacak inceleme ile küçüğün yararının tespiti gerekmektedir. Bu konuda TMK md. 316 hükmü ile hakime geniş bir takdir yetkisi tanınarak ancak kapsamlı araştırma neticesinde ve küçüğün yararı dikkate alınarak evlat edinme kararını verebileceği kabul edilmiştir. Bu kapsamda araştırmada özellikle evlat edinen ile küçüğün kişiliği, sağlığı, karşılıklı ilişkileri, ekonomik durumları, evlat edinenin eğitme yeteneği, evlat edinmeye yönelten sebepler ve aile ilişkileri ile bakım ilişkilerindeki gelişmelerin açıklığa kavuşturulması gerekir. Ayrıca evlat edinenin altsoyunun bulunması halinde onların da evlat edinme ile ilgili tavır ve düşünceleri değerlendirilmelidir. Hakim araştırmanın yapılmasında gerekli görmesi halinde psikolog, sosyolog, pedagog gibi uzman kişilerden de inceleme yapılmasını isteyebilir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 23.05.2018 tarih ve 2017/2448 E. – 2018/1131 K. sayılı kararı ile “… yerel mahkemenin çocuğun şu anda bulunduğu aileden alınarak davacıya tesliminin, gelişimi açısından çocuğa travma yaşatacağı, çocuğun yüksek yararı için hâlen bulunduğu aile yanında kalmasının uygun olacağı, çocuğun biyolojik anne ve babasının, anne baba bildiği kişiler olmadığı kendisine söylenmesine rağmen bunu reddettiği ve konu açıldığında da agresifleştiği, 18 yaşını doldurduğunda kendi istediği takdirde biyolojik babasıyla görüşmesinin kişiliğinin oluşmasında izlenecek doğru yol olduğu …” ifadelerine yer verilerek çocuğun yüksek yararı için yapılan araştırma sonucu kararın verildiği açıktır.[7] Küçüğün evlat edinilmesi için öncelikle onun güvenliği sağlanmış olmalı, çocuğun yararı, bedensel ve ruhsal gelişimi bakımından onun yeterli, fakat eskiye oranla daha iyi koşullara sahip olabilmesi dikkate alınmalıdır.[8]
743 sayılı eski Medeni Kanun, evlat edinenin altsoyunun bulunması halinde evlat edinmenin mümkün olmayacağı kabulü ile hareket etmişse de 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile bu şart kaldırılmıştır. TMK md. 305/2 uyarınca düzenlenen küçüklerin evlat edinilmesine ilişkin bir diğer genel şart olarak yer alan evlat edinenin diğer çocuklarının yararlarının hakkaniyete aykırı bir biçimde zedelenmemesi koşulu ile altsoyu olanların da evlat edinebilmesi mümkün kılınmıştır.
Altsoyu bulunan birisinin evlat edinmesi ile diğer altsoylarının yararlarının hiç zedelenmemesi ihtimali hayatın olağan akışına aykırıdır. Zira her şeyden önce miras hukuku açısından dahi evlat edinenin diğer çocuklarının yararlarının zedeleneceği açıktır. Bu nedenledir ki kanun koyucu, evlat edinenin diğer çocuklarının yararının “hakkaniyete aykırı” şekilde zarar görmesini aramıştır.
Söz konusu zedelenme, maddi ve manevi şekilde gerçekleşebilecek olup sadece altsoyun miras payının azalması hakkaniyete aykırı zedelenme şartını sağlamaz. Fakat evlat edinme, mirasçılardan mal kaçırma amacı ile yapılıyor ise elbette burada hakkaniyete aykırı zedelenmeden söz edilebilir.[9] Nitekim Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 12.02.2016 tarih ve 2015/6145 E. – 2016/244 K. sayılı kararında yer alan “evlat edinenin diğer çocuklarının yararlarının hakkaniyete aykırı bir biçimde zedelenmemesini aramıştır. Evlat edinme talebinde bulunan davacının ilk eşinden olan çocukları ergindir. Bu çocukların muhtemel mirasçılık hakları yararlarının hakkaniyete aykırı bir biçimde zedelendiğini kabule yeterli değildir. Bu bakımdan Türk Hukukunun, evlat edinme ehliyeti ve şartları bakımından evlat edinen için aradığı şartlar somut olayda mevcuttur” ibaresi ile de çocukların muhtemel mirasçılık hakları gereği hisselerinin azalmasının hakkaniyete aykırı zedelenme olarak değerlendirilemeyeceği görülmektedir. [10]
Evlat edinenin diğer çocuklarının ruhsal, bedensel ve ekonomik yararlarının hakkaniyete aykırı zedelenmesinin tespiti noktasında ise hakimin yine Kanun’da yer alan ilkeler gereği TMK md. 316 hükmü uyarınca kapsamlı araştırma yapması ve evlat edinenin diğer çocuklarının evlat edinme ile ilgili tavır ve düşüncelerini değerlendirmesi gerekmektedir.
TMK md. 48 hükmü uyarınca hısımlık ilişkisi sadece gerçek kişiler arasında kurulabilir. İşbu nedenle evlat edinen kişinin de her şeyden önce gerçek kişi olması gerekmektedir. Bununla beraber evlat edinecek kişinin ayırt etme gücüne de sahip olması gerekmekte olup bu husus TMK md. 315/2 hükmünde yer alan “Evlat edinme başvurusundan sonra evlat edinenin ölümü veya ayırt etme gücünü kaybetmesi, diğer koşullar bundan etkilenmediği takdirde evlat edinmeye engel olmaz” düzenlemesi ile ortaya konmuştur. Dolayısıyla ayırt etme gücüne sahip olmayan kişilerin bir başkasını bakıp gözetmesi ihtimal dahilinde olamayacağından evlat edinememeleri de kurumun doğası gereğidir. Ayırt etme gücünü haiz fakat vesayet altında bulunan erginlerin evlat edinmek istemesi halinde ise TMK md. 463/1 hükmü gereği vesayet makamının izni ile birlikte denetim makamının da izni aranacaktır.
TMK md. 308/1 hükmü ile evlat edinenin evlat edinilenden en az on sekiz yaş büyük olması şartı aranmış olup evlat edinenin evlat edinebilmesi için sağlaması gereken minimum yaş kanun koyucu tarafından evlat edinmenin birlikte veya tek başına gerçekleştirilecek olmasına göre farklı ayrıma tabi tutulmuştur.
TMK md. 306 hükmü ile düzenleme bulan birlikte evlat edinme, istisnai haller dışında ancak evli olan eşler için kabul edilmiştir. Bu kabul, evlat edinilen küçüğün aile ortamında gelişmesini sürdürebilmesi esasına dayanmakta olup eşlerin evlat edinmek için birlikte başvuruda bulunması gerekmektedir. Eşlerin birlikte evlat edinebilmesi, resmi şekilde evli olmalarına bağlı olup tarafların dini nikah ile bir arada yaşaması, boşanmış olması gibi hallerde birlikte evlat edinmeleri mümkün değildir. Bununla beraber eşlerin mahkemece verilen ayrılık kararı veya kendi istekleri üzerine ayrı yaşamaları her ne kadar birlikte evlat edinmeye engel değilse de birbirinden ayrı yaşayan eşlerin birlikte evlat edinmesi durumunda bunun küçüğün yararına olan etkisi dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmalı ve evlat edinme kararı buna göre verilmelidir.[11]
Kanun’un ilgili düzenlemesine göre eşlerin en az beş yıl boyunca evli olmaları veya otuz yaşını doldurmuş bulunmaları halinde eşler birlikte evlat edinebilir. Yani eşlerin başvuru anında evli olması yeterli görülmemiş bu şarta ek olarak evliliğin kanunda belirtilen süre boyunca devam ediyor olması veya eşlerin yine kanunda belirtilen yaş koşulunu sağlamaları aranmıştır. Evliliği boşanma ile kesintiye uğramış olması halinde kanun tarafından aranan beş yıllık süre evlilik birliğinin tekrar kurulmasından sonra yeniden hesaplanmalıdır. Evliliğin beş yıl süreyle devam etmesi koşulunu sağlayan eşlerin ayrıca yaşına bakılmayacaktır. Buna karşın, eşler arasında beş yıl süren bir evlilik bulunmamakla birlikte eşler kanun koyucu tarafından öngörülen otuz yaş koşulunu sağlıyorlar ise bu durumda da birlikte evlat edinmeleri mümkündür. Küçüğün birlikte evlat edinilmesinden sonra eşlerin boşanmaları halinde, geçerli olarak kurulmuş olan evlatlık ilişkisi her iki eş yönünden de varlığını sürdürmekle birlikte velayet hakkının hakim tarafından düzenlenmesi gerekecektir.[12]
Hukukumuzda evli olmayan fakat birlikte yaşam süren kişiler ile eşcinsel birliktelikler yaşayan kişiler, yasal bir düzenleme ile korunmamıştır ve bu kişilerin birlikte evlat edinmeleri kanun koyucu tarafından kabul edilmemiştir.[13] Her ne kadar hukukumuzda bu durum böyle kabul edilmişse de Avrupa’da evlilik dışı fiili birlikteliklerin sayıca artması, tescil edilmiş hayat ortaklıkların yasal olarak birçok ülkece tanınması ve eşcinsel birlikteliklere evlilik yolunun açılması ile bu kişilerin birlikte evlat edinmelerine ilişkin de gelişmeler yaşanmıştır. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin cinsiyet ayrımına dayalı yasağa dair verdiği kararlar doğrultusunda ülkeler de evlat edinme hukuklarına ilişkin düzenlemelerde kapsamlı değişikliklere yer vermişlerdir. [14] Nitekim Almanya’da 31.03.2020’de yürürlüğe giren §1766a BGB hükmü uyarınca kanun koyucu uzun süreli birliktelik yaşayan ve evli olmayan çiftlerin birlikte evlat edinmesine olanak tanımıştır.[15]
Kural evli kişilerin birlikte evlat edinebilmesi ise de bazı istisnai hallerde evli kişilerin tek başına evlat edinmesi mümkündür. Yine evli olmayan kişiler de kanun koyucu tarafından belirlenen koşulları sağlamak kaydıyla tek başına evlat edinebilmektedirler.
Evli kişilerin tek başına evlat edinmesi, diğer eşin çocuğunun evlat edinilmesi veya birlikte evlat edinmenin mümkün olmaması hallerinde kabul edilmektedir.[16] TMK md. 306/3 hükmü uyarınca eşlerden birinin diğer eş ile en az iki yıldan beri evli olması veya kendisinin otuz yaşını doldurmuş bulunması koşuluyla diğer eşin çocuğunu evlat edinebilir.
Evli kişilerin tek başına evlat edinebilmesinin mümkün olduğu bir diğer istisnai hal ise TMK md. 307/2 hükmü ile düzenlenmiştir. Söz konusu hüküm doğrultusunda otuz yaşını doldurmuş olan eş, diğer eşin ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksunluğu veya iki yılı aşkın süreden beri nerede olduğunun bilinmemesi ya da mahkeme kararıyla iki yılı aşkın süreden beri eşinden ayrı yaşamakta olması yüzünden birlikte evlat edinmesinin mümkün olmadığını ispat etmesi hâlinde, tek başına evlât edinebilir. Yani eşlerden birinin tek başına evlat edinebilmesi için öncelikle otuz yaşını tamamlamış olması bununla birlikte kanun koyucu tarafında sayılan haller nedeniyle birlikte evlat edinmenin imkansız olması gerekmektedir.
Bununla birlikte TMK md. 307/1 hükmü ile evli olmayan kişinin otuz yaşını tamamlamış olması şartı ile evlat edinebileceği düzenlenmiştir. Her ne kadar azami bir yaş farkı öngörülmemişse de kişinin TMK md. 305 uyarınca belirtilen ve küçüğün evlat edinilmesi için gerekli olan şartları yerine getirmesi en önemlisi de bu kişinin evlat edinmesinin küçüğün yararına olması koşuluyla her yaşta evlat edinebilir.
Evlat edinene ilişkin koşullara ilişkin yapılan açıklamalarda da ifade edildiği üzere TMK md. 308/1 hükmü gereği evlat edinilen ile evlat edinen arasında en az onsekiz yaş fark bulunması aranmış, böylece taraflar arasında biyolojik ana baba ilişkisinde olması muhtemel olan yaş farkı korunarak aile yapısının sağlanması amaçlanmıştır.[17]
TMK md. 308/2’de “Ayırt etme gücüne sahip olan küçük, rızası olmadıkça evlat edinilemez.” denilmekle evlat edinme ilişkisinin kurulabilmesi için ayırt etme gücünü haiz küçüğün rızasının alınması gerektiği ortaya konmuştur. Zira küçüğün rızasının olması, öncelikle küçüğün yararı açısından önem teşkil etmektedir.
Küçüğün ayırt etme gücüne sahip olması için kanun koyucu tarafından bir yaş sınırı belirlenmemiş olup her somut olay açısından durumun ayrıca değerlendirilmesi gerekmekte ve TMK md. 13 hükmü ile sayılan yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi nedenler göz önünde bulundurulmalıdır. Evlat edinilecek küçük, evlat edinme kavramını anlayabilecek ve bu işlemin sonuçlarının kendisine anlatılması halinde oluşacak değişiklikleri kavrayabiliyor ise küçüğün rızası alınmadan karar verilmesi mümkün olmayacaktır.[18] Rızanın evlat edinme kararını vermeye yetkili hakim karşısında verilmesi gerekmekle ayırt etme gücüne sahip olan çocuğun rızası alınmaksızın kurulan evlat edinme ilişkisi yok hükmünde olup sicile kaydedilmiş olsa dahi hukuki sonuç doğurmaz.
Küçüğün ayırt etme gücünün bulunmaması halinde ise her ne kadar evlat edinme kararının verilmesi için küçüğün rızası aranmamakta ise de küçüğün dinlenmesi evlat edinme kararının verilmesi noktasında önem taşımaktadır. Böylece çocuğun durumu ve istekleri göz önünde bulundurularak küçüğün yararı uyarınca bir karar verilmesi daha muhtemel olacaktır. Nitekim 1993 tarihli Lahey Sözleşmesi’nde de çocuğun arzu ve görüşlerinin alınmış olması gerektiği ifade edilmiş olup ayrıca TMK md. 316 hükmü gereği hakim, araştırma görevi doğrultusunda evlat edineni dinleyerek kararını vermelidir.[19]
Küçüğün vesayet altında bulunması halinde TMK md. 308/3 hükmü uyarınca küçüğün ayırt etme gücünün bulunup bulunmamasına bakılmaksızın evlat edinme kararının verilebilmesi için vesayet dairelerinin izni şarttır. Vesayet altında bulunan küçük ayırt etme gücüne sahip olsa dahi ancak vesayet dairelerinin izni ile evlat edinilebilecektir. Bununla birlikte vasisi tarafından evlat edinilecek olan küçük için öncelikle küçüğe kayyım atanır ve küçük sulh hukuk mahkemesinin izni, asliye hukuk mahkemesinin onayı ile evlat edinilebilir.[20]
Evlat edinme ilişkisinin kurulması ile birlikte ana ve babaya ait hak ve yükümlülükler de evlat edinene geçeceğinden evlat edinme ilişkisi ana ve babayı da doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle istisnai haller dışında kanun koyucu evlat edinme ilişkisinin kurulması için ana ve babanın rızasını aramıştır.[21]
TMK md. 309 hükmü “evlat edinme, küçüğün ana ve babasının rızasını gerektirir” demekle rızanın ana veya babadan birisi tarafından verilmesini değil her ikisi tarafından ayrı ayrı verilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu noktada ana ve babanın velayet hakkına sahip olup olmaması veya küçüğün ayırt etme gücü önem taşımayacağı gibi küçüğün vesayet altında olması halinde dahi ana ve babanın rızası aranacaktır.[22] Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 23.12.2020 tarih ve 2017/1926 E. – 2020/1057 K. sayılı kararının gerekçesinde “Küçüğün anne ve babasının rızasının alınması için anne ve baba rıza verme hakkına sahip olmalıdır. İlk olarak anne ve babanın ayırt etme gücüne sahip olması ve küçük ile soybağı ilişkisi kurulmuş olması gereklidir. Anne ile soybağı doğumla birlikte kurulmakta ise de, baba ile çocuk arasında herhangi bir soybağı kurulamamışsa (anne ile evlenme, tanıma ya da babalık davası yoluyla) onun rızası aranmaz.” denilmekle ana ve baba rızasının küçük ile aralarındaki soybağı ilişkisinden kaynaklandığını ortaya koymuştur.[23]
İlgili hükmün ikinci fıkrası uyarınca rıza, küçüğün veya ana ve babasının oturdukları yer mahkemesinde sözlü veya yazılı olarak açıklanarak tutanağa geçirilir. Ana ve babanın rızası, evlat edinenin isminin belirtilmemiş veya henüz belirlenmemiş olması durumunda verilmiş olsa da geçerli olup bu husus TMK md. 309/3 hükmü ile düzenlenmiştir. Küçüğün rızasının aksine ana ve babanın rızasının somut bir evlat edinme için verilmesi şart değildir.[24] Böylece kanun koyucu, ana ve baba tarafından önceden verilecek rızayı geçerli sayarak sosyal hizmet kuruluşlarındaki küçüklerin evlat edinilmesi halinde tekrar küçüğün ana ve babasına ulaşılmasına gerek kalmaksızın evlat edinilmelerini sağlamıştır.[25]
Ana ve babanın rızası, TMK md. 310/1 hükmü gereği ancak küçüğün doğumundan altı hafta sonra geçerli kabul edilir. Bu süre § 1747 BGB uyarınca Almanya’da sekiz hafta olarak belirlenmiştir. İlgili düzenlemeler ile küçüğün doğumundan önce evlat edinilmesine rıza gösterilmesi kabul edilmemiştir. Rıza verilmiş olmakla beraber ana ve babanın bundan pişman olması ihitmali ile ana ve babaya bir defaya mahsus olmak üzere rızanın verilmesinden itibaren altı hafta içinde aynı usulle geri alınabileceği hükmü TMK md. 310/2 ile düzenlenmiştir. Fakat ana ve babanın geri alınan rıza sonrasında yeniden rıza göstermesi halinde ikinci kez verilen rıza kesin nitelik taşımaktadır.
Her ne kadar ana ve babanın rızası evlat edinme ilişkisinin kurulması için gerekli ise de kanun koyucu bazı hallerde ana ve babanın rızasının aranmayacağına ilişkin düzenlemelere yer vermiştir. TMK md. 311 hükmü ile ana ve/veya babanın kim olduğunun veya uzun süreden beri nerede oturduğunun bilinmemesi veya ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun bulunması ile küçüğe karşı özen yükümlülüğünün yeterince yerine getirilmemesi halinde ana ve babanın rızasının aranmayacağı düzenlenmiştir.
Ayrıca TMK md. 312/1 hükmü uyarınca küçüğün gelecekte evlat edinilmesi amacıyla kuruma yerleştirilmesi ve ana ve babadan birisinin rızasının eksik olması halinde evlat edinenin veya evlat edinmede aracılık yapan kurumun istemi üzerine ve kural olarak küçüğün yerleştirilmesinden önce, onun oturduğu yer mahkemesince ana ve babanın rızasının aranıp aranmamasına karar verilir. Bunun dışında rızanın aranmamasına ilişkin kararlar ise evlat edinme işlemleri sırasında verilir. Yine TMK md. 312/3 hükmü ile ifade edildiği üzere ana ve babadan birinin küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmemesi sebebiyle rızasının aranmaması durumunda bu konudaki karar ana ve/veya babaya yazılı olarak bildirilir.
Bu açıklamalar ile birlikte belirtmek gerekir ki 27.11.2008 tarihli Çocukların Evlat Edinilmesine İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ile güncel gelişmeler kapsamında yeni hükümler kabul edilmektedir. Keza çocuğun rıza verebilecek anlama yeterliliğine sahip ise rızasının gerekli olduğu, çocuğun evlilik dışı doğmuş olması halinde dahi babanın rızasının her durumda gerektiği, tescil edilmiş hayat ortaklığı kurumunu tanıyan devletlerde, farklı cinsiyetten evlilik dışı çiftlerin hayat ortaklığını tescil ettirmeleri halinde bu çiftler açısından da evlat edinme kurumunun geçerli olacağı ve evlat edinme kurumunun, istikrarlı, süreklilik taşıyan bir ilişki içinde birlikte yaşayan eşcinsel çiftler açısından taraf devletlerin istemine bağlı olarak genişletilebileceği kabul edilen yeni hükümler arasındadır.[26]
[1] Türkeri, Evlat Edinmenin Hukuki Sonuçları, 15, https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ (E.T.:15.05.2021).
[2] Otlu, Küçüklerin Evlat Edinilmesi, 24, https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ (E.T.:15.05.2021).
[3] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 27.12.2004 tarih ve 2004/14067 E. – 2004/15687 sayılı kararı, https://karararama.yargitay.gov.tr/ (E.T.:11.05.2021).
[4] Şıpka, Evlat Edinmeye İlişkin Hükümler, 307, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/95714 (E.T:18.05.2021).
[5] Dural – Öğüz – Gümüş, Aile Hukuku, 300.
[6] Aykaç, Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ne Dair, 390, http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/ (E.T.:17.05.2021).
[7] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 23.05.2018 tarih ve 2017/2448 E. – 2018/1131 K. sayılı kararı, https://karararama.yargitay.gov.tr/ (E.T.:15.05.2021).
[8] Akyüz, Çocuk Hukuku, 166, https://ws1.turcademy.com/ww/webviewer.php?doc=78589 (E.T.:14.05.2021).
[9] Otlu, Küçüklerin Evlat Edinilmesi, 38, https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ (E.T.:15.05.2021).
[10] Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 12.02.2016 tarih ve 2015/6145 E. – 2016/244 K. sayılı kararı, https://karararama.yargitay.gov.tr/ (E.T.:20.05.2021).
[11] Dural – Öğüz – Gümüş, Aile Hukuku, 302.
[12] Türkeri, Evlat Edinmenin Hukuki Sonuçları, 27, https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ (E.T.:15.05.2021).
[13] Bagaç İçen, Çocuğun Evlat Edinilmesinde Üstün Yarar, 119, https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ (E.T.:15.05.2021).
[14] Yılmaz, Güncel Gelişmeler, 129, https://ws1.turcademy.com/ww/webviewer.php?doc=82342 (E.T.:20.05.2021).
[15] Grundmann, Nichehlichen Lebenspartner, https://www.erbrecht-anwalt-leipzig.de/29-juni-2020-adoption-jetzt-auch-durch-nichtehlichen-lebenspartner-moeglich.html (E.T.:20.05.2021).
[16] Şıpka, Evlat Edinmeye İlişkin Hükümler, 309-310, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/95714 (E.T:18.05.2021); Otlu, Küçüklerin Evlat Edinilmesi, 65, https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ (E.T.:15.05.2021).
[17] Dural – Öğüz – Gümüş, Aile Hukuku, 304.
[18] Otlu, Küçüklerin Evlat Edinilmesi, 41, https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ (E.T.:15.05.2021).
[19] Genç Arıdemir, Küçüğün Rızası, 79, https://ws1.turcademy.com/ww/webviewer.php?doc=82342 (E.T.:12.05.2021).
[20] Otlu, Küçüklerin Evlat Edinilmesi, 44, https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ (E.T.:15.05.2021).
[21] Dural – Öğüz – Gümüş, Aile Hukuku, 305.
[22] Aydos, Evlat Edinme, 8, https://dergipark.org.tr/tr/pub/ahbvuhfd/issue/48136/608849 (E.T.:13.05.2021).
[23] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 23.12.2020 tarih ve 2017/1926 E. – 2020/1057 K. sayılı kararı, https://karararama.yargitay.gov.tr/ (E.T.:18/05/2021).
[24] Genç Arıdemir, Küçüğün Rızası, 85, https://ws1.turcademy.com/ww/webviewer.php?doc=82342 (E.T.:12.05.2021).
[25] Otlu, Küçüklerin Evlat Edinilmesi, 51, https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ (E.T.:15.05.2021).
[26] Yılmaz, Güncel Gelişmeler, 128, https://ws1.turcademy.com/ww/webviewer.php?doc=82342 (E.T.:20.05.2021).
Av. Özge Cansın Erkuş